Tribünde donmuş kalmış bir halde dikiliyorsunuz. Takımınız maçı kaybetmiş, saat olmuş 11 buçuk… Eve varmanız belki 2’yi bulacak ve ertesi gün iş var. “Kırmızı kart ağır oldu be hoca.” “Ortada pozisyon bile yokken o faulü yapmaya ne gerek vardı?” “En iyi adamımız 80 dakika kenarda oturtulur mu?”…
Bu karamsar düşünceler, ‘keşke’ler eşliğinde çıkışa doğru yürürken gözünüz gayriihtiyarî yeşil zemine doğru kayıyor. Ve o sahne: Formalarını değişen iki oyuncu!
Bilemiyorum. Bana tuhaf geliyor. Tamam, spor dostluk, kardeşlik, futbolun sadece bir oyun olması… Bunlar güzel şeyler ama bir yandan da düşünmeden edemiyorsunuz: “Futbolcu benim kadar üzülmemiş. Koleksiyon peşinde. O zaman ben niye kendimi paralayayım?” Kafanızda bu düşüncelerle eve gidiyorsunuz. 2 hafta sonra o tribüne dönmek üzere… Sizin sevginiz gündelik sonuçlara göre azalıp çoğalan bir sevgi değil…
Peki, hiç merak ettiniz mi, nereden çıktı bu ‘forma değişme’ geleneği? Ne zaman başladı?
FIFA arşivlerine göre 1931’de… Fransa milli takımı oyuncuları, Paris’teki Colombes stadyumunda İngilizlere ‘5’ attıkları bir maçın ardından rakip soyunma odasına bir aracı göndermiş ve “bu tarihî zaferin hatırası olarak” formaları değişmeyi teklif etmişler. En unutulmaz vaka ise, 1970 Dünya Kupası’nda Brezilya’nın İngiltere’yi 1-0 yendiği maçın ardından her ikisi de kariyerlerinin zirvesinde olan Pelé ve Bobby Moore’un etraflarını saran basın ordusunun ortasında gerçekleştirdikleri takas… Genelde en ünlü oyuncular, forma değişimi için de en çok teklif alan isimler olurlar. Formasını gözüne kestirdiği rakiple önceden ‘söz kesen’ de vardır, son düdük çaldığı an en yakınındaki adama doğru taarruza geçen de… Pelé’nin New York Cosmos günlerinde her maça 25 forma götürüp rakip takımın tamamına peşinen dağıttığı ve bu yöntemle rahat bir nefes aldığı söylenir. Hakan Şükür’ün de “Hemen hemen hiçbir maçın ardından soyunma odasına formamla ulaşamıyorum. Dahası, eş-dost sürekli forma istiyor ve her sene ortalama 500 forma dağıtıyorum” tarzı bir açıklaması vardır. Bu sezon bizim tribünleri coşturan Guti’nin Real Madrid günlerinde bir Rayo Vallecano maçının ardından rakibini kırmaması, fakat aldığı formayı birkaç saniye sonra kenarda duran güvenlik görevlisine vermesi de konuyla ilgili ‘unutulmazlar’ arasındadır.
2008’de Yaounde’de oynanan “Kamerun – Tanzanya” Dünya Kupası Eleme Grubu maçının ardından Nadir Haroub, dünyaca ünlü star Samuel Eto’o’yla forma değişir ama bunu yaptığına yapacağına pişman olur! Çünkü Tanzanya Futbol Federasyonu, oyuncudan formanın parasını ister. Konu Tanzanya’da tartışma yaratır. “Parası neyse biz veririz” diye yardım kampanyası bile başlatılır. Neyse ki federasyon başkanı yumuşar ve şu açıklama eşliğinde oyuncuya yeni bir forma temin eder: “Oyuncumuz belli ki Eto’o’ya hayır diyememiş. Böyle ünlü bir futbolcuyla forma değişmesi, ülkemizin tanıtım açısından da akıllıca bir karardı”.
Çoğu üst düzey futbolcunun evinde böyle bir 'köşe' mevcut olsa gerek… Örneğin, Bülent Korkmaz'ın 100'den fazla formadan oluşan bir koleksiyonu var. Hatta bu koleksiyonu 2006'da İstanbul'da düzenlenen Sporist Fuarı'nda da sergiledi. Korkmaz'ın portföyünde Ronaldo, Tristan, Davids, Maldini, Emerson, Del Piero gibi yıldızların formaları bulunuyor. Abdullah Ercan ve Arif Erdem de bu kategorideki futbolculardan... Ercan kariyeri boyunca yüzlerce kez forma değiştiğini ve bunları hepsini sakladığını; özellikle Euro 96'daki Portekiz maçında Luis Figo'dan aldığı formanın güzel bir hatıra olarak evinin bir köşesinde durduğunu söylüyor. Erdem'in koleksiyonundaki en değerli parçalar ise Roberto Carlos ve Michael Laudrup formalarıymış.
Tabii bu durum, ‘90’ların ortalarından sonra oynamış futbolcular için geçerli. Onlar bu açıdan şanslıydı çünkü önceleri daha ‘değerliydi’ forma… Feyyaz Uçar bir röportajında anlatıyor: “İki tane formamız vardı; biri yazlık diğeri de kışlık. Kulüp bize bu formaları verirdi, sezon sonuna kadar da onları giyerdik. Zaten o yıllarda ligde forma değişme gibi bir gelenek yoktu. Herkesin forması çok değerliydi. Şampiyon olduğumuzda ise formaları taraftarlar kapardı. Milli maçlardaki formaları aylık verdikleri için değişebilirdik. Feyyaz Uçar olarak maalesef elimde hiç forma yok.”
Artık formalar da devir de değişiyor. Üst düzey liglerde oyuncular bırakın maçı, antrenmanda giydiklerini bile bir daha giymez oldular. Birer ‘moda ikonu’ haline geldiler. Fakat alt liglerde durum geçmiş yıllardan pek farklı değil. Amatör kümede top oynamış herkes bilir, “Pazar gecesi malzemeleri yıkamanın” nasıl bir şey olduğunu…
Şöyle bir düşününce, pek hijyenik olmasa da zararsız bir gelenek... Sahada gerilen sinirleri, yükselen tansiyonu yatıştırmaya bire bir… Forma değişme ritüeli devam etsin. Hatta bayan futbolunda da yaygınlaşsın! Seneler önce Brandy Chastain’in Bayanlar Dünya Kupası Finali’nde Çin’e attığı penaltı golünün ardından sevincini ‘formasını çıkartarak’ yaşamasının ne kadar ses getirdiğini hatırlayın. Ama Umbro reklamındaki futbolcunun durumuna düşmemeye de dikkat etmek lazım. O reklamda bir maçın ardından ‘sıkışan’ oyuncu – ayıptır söylemesi – abdest bozmaya koşturuyordu. Ama işini bitirdikten sonra bakıyordu ki tuvalet kâğıdı yok! O da ne yapsın, formasını ‘kullanmak’ zorunda kalıyordu. Tuvaletten çıktığında ise, formaları değişme konusunda ısrarcı bir rakip takım oyuncusuyla karşılaşıyordu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder